Posts Tagged ‘sekai ichi hatsukoi

20
Oct
11

Sekai-ichi hatsukoi 2 sarhoştum hatırlamıyorum

Yere göğe sığdıramadığımız, pek değerli yaoimiz sekai-ichi’nin ikinci sezonu da başladı, tüm fujoshi (ve fudanshi) camiasına hayırlı uğurlu olsun. Vaktim yok, çok kısa bir fangirl patlaması-gökkuşağı kusması yapıp dersime geri döneceğim.

İkinci sezonun ilk bölümüne başladığım anda bu animeyle ilgili ilk hatırladığım, ilk düşündüğüm şey “ah evet bu sadece bir yaoi, romantik komedi olarak değil yayıncılık-manga-editörlük konusunda da çok iyi bir anime ve bu kısımları için de izlemeye değer” oldu. Kadın mangakaların ne kadar çok mangaka, mangaka asistanı ve manga editörü karakter yarattığına, hayatlarını, mesleklerini hikayelerine ne kadar dahil ettiklerine geçen Usagi Drop yazısında değinmiştim. Nakamura-sensei yıllardır içinde bulunduğu manga sektöründe editörlerle ilgili epey ilginç gözlemlerde bulunmuş anlaşılan. Takano’nun o muhteşem lafını alıntılamak istiyorum:

– Bir editörün işinin %94’ü nüshayı onu bir türlü vermek istemeyen mangakadan kopararak almak ve basımevini en son ve nihai ana kadar bekletip nüshayı yayına zorla sokmaktır!

Ve ardından morali bozulan ekip:

– Gerçekten editörlüğün tüm olayı bu mu? :(

Peki ya Hatori’nin “benim mangakam bu sefer nüshasını yetiştirecek” demesinin hemen ardından söz konusu mangaka, Chiaki’den “Hatori-sama, ben üşüttüm, nüsha yetişmeyecek, o yüzden lütfen evime gelme, arama, mail atma!” şeklinde bir faks almasına ne demeli!? Hatori’nin bu faksa “İzninizle sensei beni evine çağırıyor.” diye tepki vermesiyle animenin daha ilk bir kaç dakikasında yaoi düşmanlarının bile sempatisini kazanacak bir kombo yapmışlar kanımca.

Neyse bunu geçelim de, Takano’nun sesini ve konuşma tarzını ne kadar seksi bulduğumu da bir kez daha belirtmek istiyorum (kesinlikle son kez olmayacak). 2. bölümde bir kez daha meşhur “usotsuki!” (yalancı!) lafını söyledi. En azından ben meşhur olması gerektiğini inanıyorum, hatırlarsanız önceki yazılarda bir ara kaç defa usotsuki dediğini saymaya filan kalkmıştım. Ayrıca füme rengi saçlarının, kalın çerçeveli gözlüğünün ve gözlerini kısıp yan yan bakmasının da hastasıyım. O bakışların anlamı şu oluyor: “Her şeyi görüyorum, biliyorum. Senin içini okuyorum Onodera. Sen tam bir gerizekalısın ama seni çıtır çıtır yiyeceğim.” Bir de Takano’nun özgüveni bizde olsa şu dünyada başka hiçbir şeye ihtiyacımız olmazdı. “Ben seni sevmiyorum” diyen birine hiç istifini bozmadan “Ben sevildiğimi hissediyorum” diyebilmek… Bravo! Seme dediğin böyle olur!

Son olarak Sekai-ichi’deki Junjou Romantica göndermeleri çok hoşuma gittiğini söylemek istiyorum. Trende Onodera’nın yanında, biraz uzağında uyuklayan bizim Misaki değil miydi? En en son olarak da şunu ekleyip bitireyim, açılışta en sevdiğim görüntü Hatori’nin Chiaki’nin kucağına yıkıldığı an. Çok tatlı <3

21
May
11

Hani şu Junjou’ya benzeyen yeni yaoi var ya

Yeni sezonda Junjou Romantica’nın mangakası Shungiku Nakamura’nın başka bir mangasından uyarlanma bir seri başlamış. Benim bundan biraz geç haberim oldu, yeni serilere pek bakamadım çünkü. İzlerken Junjou’yu ne kadar özlediğimi fark ettim, çok benziyorlar tabii ki de açık tonların kullanılması olsun, karakter tasarımları olsun, karakterlerin yaş ve meslekleri olsun… Nakamura’nın diğer mangaları nasıldır hiç bilmiyorum ama Sekai ichi ve Junjou’nun kendine özgü bir karakter profili olduğunu söyleyebiliriz: Yaş ortalaması 25 filan, yani lise ve üniversite gençliği değil çok şükür, ve genellikle edebiyatçı, mangaka, editör, akademisyen, doktor gibi kafa emekçisi, entelektüel insanlar. Tamam çok entelektüel olmasalar da yakuza değiller en azından. Yakuzaları da çok sevmekle birlikte bu beyazyakalı karakter profilini daha cazip buluyorum :3 Benzer olsalar da Sekai ichi, Junjou kadar etkileyici gelmedi bana. Junjou’yu izlemeye başladığım sırada hala daha yaoiyi biraz tuhaf ve rahatsız edici buluyor, sırf meraktan ve yaoi severlerin psikolojisini anlamaya çalışarak izliyordum sonra bir baktım bağımlısı olmuşum. Ama bir dakika, bu yazının konusu Junjou değil.

Sekai ichi Hatsukoi dünyanın en iyi ilk aşkı gibi bir şey demek. Benim için bu serinin en büyük artısı manga editörleri arasında geçmesi ve yayımcılık sektörüne dair ilginç şeyler görmemiz. 25 yaşındaki ukemiz Ritsu edebiyat editörüyken manga editörlüğüne geçiyor ve asıl istediği iş aslında edebiyat editörü olmak. Bir kitabı yazarla birlikte yayına hazırlamanın, kitabın kapağına, rengine yazarla birlikte karar vermenin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu anlattığı bölümde eridim bittim, belki de benim için ideal meslek editörlüktür. Ritsu’nun yeni başladığı shoujo manga departmanındaki baş editör Masamune de sememiz. Bu karaktere bayıldım, özellikle de saç rengine (siyahımsı gri gibi). Zaten ben hep semeleri severim. Masamune’yi Junjou’daki Usami’den bile daha çok sevdim. Ses tonu çok hoş ve çok güzel ‘usotsuki’ (yalancı) diyor. (7. bölüm itibariyle 3 defa dedi yanlış saymadıysam ^^)

Burda da Junjou gibi üç çift var ama keşke olmasaymış, ben ilk çifti çok sevdim ve sadece onları izlemek istiyorum, gerisine gerek yok :3 İkinci hikayede bir mangaka, editörü ve baş asistanı arasındaki aşk üçgeni var ama Ritsu ve Masamune’nin üstüne bana çok sıkıcı geldi.

Ben yaoi izlerken hikayedeki absürtlüklere takılan mantıklı anime izleyicisi karakterim ile romantizm, sevimlilik ve burun kanaması adına tüm mantık hatalarına göz yuman fujoshi karakterim çatışmaya başlar ve fujoshi karakterim genellikle ötekini bastırır. Ama Sekai ichi’nin bazı yerleri içimdeki mantıklı anime izleyicisini isyan ettirdi. Bir kere yan komşun otobüste uyuyakalınca onu ineceğiniz yerde UYANDIRIRSIN! Adamı alıp da kendi dairene taşıyıp bir de soyup yatağına yatırmazsın! Çok gerekliyse taşıman git kendi dairesine taşı! Ayrıca o ne biçim uykuymuş öyle?! Gerçekten her türlü saçmalığı görmezden gelebilirim ama ardından buna değecek bir sahne gelmeli. Ayrıca Ritsu ve Masamune’nin lisedeki ayrılma nedenleri bana çok tırt geldi. Karakterleri bu kadar saçma bir nedenden ayırıp sonra da ‘bir daha kimseyi sevemediler’ diye bunu çok travmatik bir olaymış gibi sunmak biraz okuyucuyu/izleyiciyi salak yerine koymak oluyor sanki.

Biraz eleştirmiş olabilirim ama bayılarak izliyorum aslında. Çizim kalitesi ve +13 olması nedeniyle yaoiye yeni başlayanlara ilk önerilecek seriler arasında yerini alacağı şimdiden belli. Junjou Romantica’yı özleyenlere de ilaç gibi gelecek. TV için yapılan yaoiler (shounen ai demek daha doğru aslında) beni mutlu ediyor çünkü yaoi şöyle iğrenç, böyle ahlaksız, bu fujoshiler de hiç aile terbiyesi almamışlar ulu orta yaoi konuşuyorlar, diyenlere güzel bir kapak olduğunu düşünüyorum. İşte Junjou, işte Sekai ichi, işte Loveless… her açıdan kaliteli, sadece +13 ve geç saatte de olsa çoluk çocuğun izleyebileceği şekilde Japon televizyonlarında gösteriliyor.




Arşiv (adeta bir zaman tüneli)

yazı kategorileri

Yeni yazılardan haberdar olmak için mail adresini gir.

Join 284 other subscribers

blog istatistikleri

  • 665,937 tıklama
Personal Blogs - BlogCatalog Blog Directory

şu sıralar okuduğum