Yere göğe sığdıramadığımız, pek değerli yaoimiz sekai-ichi’nin ikinci sezonu da başladı, tüm fujoshi (ve fudanshi) camiasına hayırlı uğurlu olsun. Vaktim yok, çok kısa bir fangirl patlaması-gökkuşağı kusması yapıp dersime geri döneceğim.
İkinci sezonun ilk bölümüne başladığım anda bu animeyle ilgili ilk hatırladığım, ilk düşündüğüm şey “ah evet bu sadece bir yaoi, romantik komedi olarak değil yayıncılık-manga-editörlük konusunda da çok iyi bir anime ve bu kısımları için de izlemeye değer” oldu. Kadın mangakaların ne kadar çok mangaka, mangaka asistanı ve manga editörü karakter yarattığına, hayatlarını, mesleklerini hikayelerine ne kadar dahil ettiklerine geçen Usagi Drop yazısında değinmiştim. Nakamura-sensei yıllardır içinde bulunduğu manga sektöründe editörlerle ilgili epey ilginç gözlemlerde bulunmuş anlaşılan. Takano’nun o muhteşem lafını alıntılamak istiyorum:
– Bir editörün işinin %94’ü nüshayı onu bir türlü vermek istemeyen mangakadan kopararak almak ve basımevini en son ve nihai ana kadar bekletip nüshayı yayına zorla sokmaktır!
Ve ardından morali bozulan ekip:
– Gerçekten editörlüğün tüm olayı bu mu? :(
Peki ya Hatori’nin “benim mangakam bu sefer nüshasını yetiştirecek” demesinin hemen ardından söz konusu mangaka, Chiaki’den “Hatori-sama, ben üşüttüm, nüsha yetişmeyecek, o yüzden lütfen evime gelme, arama, mail atma!” şeklinde bir faks almasına ne demeli!? Hatori’nin bu faksa “İzninizle sensei beni evine çağırıyor.” diye tepki vermesiyle animenin daha ilk bir kaç dakikasında yaoi düşmanlarının bile sempatisini kazanacak bir kombo yapmışlar kanımca.
Neyse bunu geçelim de, Takano’nun sesini ve konuşma tarzını ne kadar seksi bulduğumu da bir kez daha belirtmek istiyorum (kesinlikle son kez olmayacak). 2. bölümde bir kez daha meşhur “usotsuki!” (yalancı!) lafını söyledi. En azından ben meşhur olması gerektiğini inanıyorum, hatırlarsanız önceki yazılarda bir ara kaç defa usotsuki dediğini saymaya filan kalkmıştım. Ayrıca füme rengi saçlarının, kalın çerçeveli gözlüğünün ve gözlerini kısıp yan yan bakmasının da hastasıyım. O bakışların anlamı şu oluyor: “Her şeyi görüyorum, biliyorum. Senin içini okuyorum Onodera. Sen tam bir gerizekalısın ama seni çıtır çıtır yiyeceğim.” Bir de Takano’nun özgüveni bizde olsa şu dünyada başka hiçbir şeye ihtiyacımız olmazdı. “Ben seni sevmiyorum” diyen birine hiç istifini bozmadan “Ben sevildiğimi hissediyorum” diyebilmek… Bravo! Seme dediğin böyle olur!
Son olarak Sekai-ichi’deki Junjou Romantica göndermeleri çok hoşuma gittiğini söylemek istiyorum. Trende Onodera’nın yanında, biraz uzağında uyuklayan bizim Misaki değil miydi? En en son olarak da şunu ekleyip bitireyim, açılışta en sevdiğim görüntü Hatori’nin Chiaki’nin kucağına yıkıldığı an. Çok tatlı <3
son yorumlar