10
Jul
11

GO herhangi bir oyun değil

Japoncası İgo ya da Go, Çincesi Weiqi, Korecesi Baduk olan Go oyunu, batı dünyasında pek popüler olmasa da dünyanın en çok oynanan strateji oyunlarından biridir. Ayrıca orijinal haliyle oynanılmaya devam edilen en eski oyundur. Tam olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmese de en azından 2500-3000 yıldır oynandığı düşünülmektedir. Çin çıkışlı bir oyun olmasına rağmen dünyada ve özellikle Batı’da Japonlar sayesinde yaygınlaşması nedeniyle Japonca adıyla anılmaktadır ve bütün Go terimleri Japoncadır. Çinliler bu duruma gıcık oluyor mudur bilmem ama uluslararası turnuvalardaki Japon hakimiyeti son yıllarda Çin ve G. Kore atağıyla sarsılmaktaymış.

Belki şimdiden sezmişsinizdir, bu yazı Go’nun ne kadar güzel, zarif, harikulade bir oyun olduğu ve Batı’daki mümessili satrançtan ne kadar üstün olduğu konusunda okuyucuyu ikna etmeyi amaçlıyor. Okuyan herkesi en azından bir saniyeliğine “acaba ben de mi Go öğrensem?” diye düşündürme iddiasındayım. Bu da okuyucuyu gizleme gereği duymadan manipule etmeye çalıştığım 3. yazım oluyor.

Go neden çok çekici? Antik bir oyun olmasının yanısıra, aynı anda hem çok basit hem de çok karmaşık olabilmek gibi bir güzelliği barındırıyor bünyesinde. Gonun kuralları çok basittir, santrançtaki gibi her taşın ayrı hareket şekli; vezir çıkmak, rok yapmak gibi özel kurallar yoktur. 19x19luk  boş tahtaya biri siyah diğeri beyaz taşa sahip oyuncular, sınırısız sayıdaki taşları sırayla tek tek yerleştirir. Çevresi rakipçe sarılan taş yenir. Bir tarafı tahtanın sınırına dayanmış, diğer tarafları rakipçe sarılmış taşlar da yenir. Amaç tahtada en fazla alanı kontrol etmektir.  Go kuralları çok kısa sürede öğrenilebilir fakat gerçekten oynayabilmek, oyunu doğru şekilde algılamak, tahtaya bakınca bir şeyleri görebilmek zaman alır. Kuralları çabucak öğrenen çömez hemen kendisini go tahtasına atacak fakat bu kadar basit bir oyunda neden sürekli bu kadar ağır yenilgiler aldığını bir türlü anlayamayacaktır. Ben de 1 sene önce go oynamaya başladığımda kuralları bilmeme rağmen neden hep yenildiğimi anlayamayarak oynamayı bırakmıştım. Fakat şöyle bir go atasözü varmış: ilk 50 oyununu bir an önce kaybet. Yani go emek isteyen bir oyun. Bir Uzak Doğu geleneği midir nedir, Go’da dövüş sanatlarındaki kuşaklara benzer seviyeler vardır. 30kyu’dan 1kyu’ya doğru yükselir seviyeler, 1kyu’dan sonra 1dan, 2dan diye yükselmeye devam eder. 30-20 kyu arası henüz başlangıç evresidir. tek basamaklı kyular (9kyu-1kyu) anca orta seviye sayılır ve ulaşılması o kadar da kolay bir nokta değildir.

Gonun Uzak Doğu felsefesi ve kültürüyle paralel pek çok özelliği var. Go oynarkenki dinginlik ve derin düşünme meditasyonu andırıyor. Tabii aynı özellik satrançta da var. Bence satrançla goyu felsefi olarak ayıran asıl önemli nokta oyunun kazanılış şekli: satrançta şah mat olduktan sonra kimin ne kadar taş kaybettiğinin bir önemi yoktur. Az yenilgi, çok yenilgi diye bir şey yoktur, mutlak yenilgi ve mutlak zafer vardır. Fakat goda yenilen taraf da mutlaka tahtada bir alanın kontrolünü elinde tutuyordur. Ve her iki oyunun da birer savaş simulasyonu olduğunu düşünürsek, satranç şahı düşürmeye odaklı tek bir savaştan oluşuyorken, go farklı cephelerde geçen ve birbirini etkileyen küçük savaşlardan oluşur. Batı ülkeleri satranç benzeri stratejilerle, Doğu Asya ülkeleriyse go benzeri stratejilerle siyaset yapıyormuş. Şimdilik bu bilgiyi Doğu Asya siyaseti üzerinde daha fazla bilgi sahibi olacağım bir zamana kadar beynimin bir köşesinde muhafaza edeceğim. Pearl Harbor saldırısı da bir go taktiğine dayanıyormuş: Yalnız olan taşa saldır!

Gonun mu yoksa satrancın mı daha estetik olduğuna henüz karar verebilmiş değilim. Satrançta farklı taşların farklı karakterlere sahip olmasını ve tahta üzerindeki dizilişlerini seviyorum, savaş meydanında karşı karşıya gelmiş iki ordu gibi görünüyor. Satranç hiç kuşkusuz çok gösterişli bir oyun fakat gonun da sadeliğinden gelen bir güzelliği var. Kuralları çok zarif ve birbirini çevreleyen siyah ve beyaz taşlar yin ve yang’ı anımsatıyor. Go tahtasının güzel görüntüsünün yanısıra geleneksel taş tutuş şekli de çok havalı. Taşlar orta ve işaret parmakları hashi (yemek çubuğu) gibi kullanılarak tutuluyor. (Türkiye’de satılan go setleri çok kalitesiz olduğu için taşları böyle tutmak mümkün değilmiş) Japon görgü kuralları da goya zerafet katıyor. Oyundan önce eğilip selam vermemek, oyundan sonra eğilip teşekkür etmemek ve taşları avcunun içinde tutmak saygısızlık olarak kabul ediliyor.

Go ile ilgili en ilginç noktalardan biri satrancın aksine -henüz- bilgisayarın insanı yenemediği bir oyun ve yapay zeka geliştiricileri için önemli bir mesele olması. Deep Blue, Kasparov’u yenebiliyor iken go programları en fazla 5kyu seviyesine kadar çıkabiliyor. Taiwan’ın Ing Chang-ki Eğitim Vakfı bir go ustasını yenebilecek seviyede program geliştirene  1 milyon dolar ödül vereceklerini açıklamış. Go programların işini zorlaştıran en önemli şey go tahtasının büyüklüğü ve boş tahtayla başlanması sonucu çok fazla olasılık olması. Satrançta 8 siyah x 8 beyaz = 64 tercih edilebilir ilk hamle olasılığı varken goda bu sayı 32 siyah x 31 beyaz = 992 Dahası satrançta taşların hareket halinde olması insanların ilerki hamleleri algılamasını zorlaştırırken goda bunun olmaması insanın bilgisayar karşısındaki bu dezavantajını ortadan kaldırıyor.  Ayrıca gonun beyni kullandırış şeklinin de satrançtan farklı olduğu düşünülüyor. Satranç büyük ölçüde sol beyin lobunun kullanıldığı bir oyunken goda hem sağ hem sol beyin kullanılmaktaymış. Ama biraz daha araştırınca bu konunun henüz tartışmalı olduğunu fark ettim.

Kendi kendine go öğrenmek, oynamak isteyen kişilere tavsiyem kgs sitesine girmeleridir. Burdan hem öğrenebilir, hem oynayabilir hem de seviyelerinin kaç kyu olduğunu ve nasıl yükseldiğini takip edebilirler. 2. tavsiyem de go öğrenmeye pek yaramasa da öğrenme konusunda şevk verdiği için Hikaru no Go isimli animeyi izlemeleridir. Zaten bir sonraki yazım da bu konuda olacak.

Kaynaklar

Sensei’s library: Fun go facts

Milt’s Go Page: Comparison between chess and go

Vikipedi

Empty triangle (Go karikatürleri)


11 Responses to “GO herhangi bir oyun değil”


  1. 1 ry
    July 10, 2011 at 9:47 pm

    go çok eğlenceli bir oyun ama türkiye’de pek bilinmiyor. geçen sene istiklal’den aldım ama oynayacak adam bulmakta zorlanıyorum.

    • July 10, 2011 at 10:04 pm

      bende de adam var tahta yok. bugün kardeşimle internetten oynadık karşılıklı ama aynı odanın içindeydik; o masaüstünde, ben laptopta :)

  2. July 11, 2011 at 1:19 am

    Orta okulda okurken tam jp usulü kulüplerimiz vardı okul dahilinde. Basit şeylerdi; futbol, basketbol, ev işleri, okuma, vs ve elbette satranç. Hafta da bir gün 2 saatti. Ben hep satranç oynamaktan zevk alan insanlara imrendiğim için “ben oynamasını bilmiyorum, ondan zevk alamıyorum” diyerek katıldığımı anımsıyorum. Kader bu ya, ekstantrik bir yeni üye de go getirmişti ilk gün. Hayatımda ilk defa görmüştüm ve othello sanmıştım ^///^

    Sonuç: halen satranç oynamaktan keyif almam ama oynayabilirim. Öte yandan go oynamaktan keyif alırım ama oynayamam. Hikaru no Go’yu izlemedim bu arada ben. Yazını merakla bekliyorum.

    • July 11, 2011 at 2:24 am

      hikaru no go’nun henüz çeyreğini filan izledim, yazmak için biraz daha ilerleyeyim diyorum ama bu hafta içinde yazarın sanırım.

      ben satrancın havasına hastayım ama oynarken orta düzeyde keyif alan zaten oyunu da orta düzeyde bilen bir insanım.

  3. July 14, 2011 at 11:02 pm

    Sürekli oynamak istediğim ama oynayacak kişi bulamadığım muhteşem bir oyun…. Keşke birilerini bulsam da geliştirsem… İnternetten falan sarmıyo .. Bu arada yapay zeka olayı etkileyici gerçekten….

  4. August 4, 2011 at 4:49 pm

    Yokluktan hala kendimi satranca versem de go oyununu satranca tercih ederdim. Türkiyede bu oyunu bilen bir çokları gibi ben de Travanian’ın Shibumi kitabında keşfettim oyunu. Ufak araştırmalardan sonra, kağıt üzerinde beyaz ve kırmızı fasulye taneleriyle oyunu oynamaya çalışmıştık arkadaşlarla.
    Shibumi’de şöyle bir söz vardı: “Satranç muhasebecilerin, go felsefecilerin oyunudur.”

    Hala yerinde mi bilmiyorum ama Ankara’da Kızılırmak sokakta Dünya kafe vardı, amatör go oyuncularının mekanı. Bir iki sağlam karşılaşma izlemiştim orda, ayrıca rica ettiğinizde 9×9’luk tahta üzerinde kuralları öğreten iyi insanlar da vardı.

    Go oyunu için gerekli en önemli şey kesinlikle seviyenize yakın bir rakip, tahta ya da taşlar olmasa da olur.

    • August 4, 2011 at 10:33 pm

      hiç duymamıştım o kitabı, belki ben de okurum. ankaralı olmadığım için istanbulda yüksek lisans için kabul edileceğim üniversitenin go kulübü gibi bir şeyleri olmasını umuyorum.

      • August 5, 2011 at 12:38 pm

        İTÜ’nün go klübü vardı, diğerlerinde de olduğuna eminim, ayrıca bir üniversiteye bağlı olmayan İstanbulgo topluluğu en aktif go klübüdür, turnuvaları falan var. İstanbul’da yaşadıktan sonra ulaşamayacağınız hiçbir sosyal etkinlik olmuyor.

        Shibumi’yi en kısa sürede edinmenizi tavsiye ederim, kitabın bölüm başlıkları go hamleleriydi ve hamleler ile o bölümde yaşananlar birebir uyumluydu. Mangaya uyarlanmasını en çok istediğim kitaptır bu.

  5. April 8, 2015 at 4:42 pm

    Go’yu bir arkadaşım sayesinde öğrenmiştim. Doğrusu çok iyi değilim. Ama sevdiğim bir oyun.

  6. 11 eren
    December 6, 2015 at 10:39 am

    gokgs ye giremiyorum java yı indirmeme rağmen. bu konu hakkında br bilginiz var mı acaba?


Leave a comment


Arşiv (adeta bir zaman tüneli)

yazı kategorileri

Yeni yazılardan haberdar olmak için mail adresini gir.

Join 284 other subscribers

blog istatistikleri

  • 665,580 tıklama
Personal Blogs - BlogCatalog Blog Directory

şu sıralar okuduğum